18 Şubat 2009 Çarşamba

Taktığımız Günlük Maskeler














Bazımız için ne kadar zordur kendini çalan müziğin ahengine bırakabilmek; hele bir de etrafımızda bizi gözleyen, izleyen gözler varsa. Çoğu zaman etraf gözlenir, nasıl güzel görünürüm, nasıl komik gözükmem diye karar vermeye çalışılır. Çevrede hareketleri hoşa gidenler belirlenir, çaktırmadan taklit etmeye çalışılır. 
En ufak bir topluluk içindeyken bile; insanın, kendini çevresine göre belirlemesi, çevrenin normlarının kendisininkinden çok daha önemli olduğunun ufak bir örneği. 


Geçtiğimiz günler içinde, İtalya Orvieto'da bir gençlik eğitim seminerine katıldım; konu "Çatışma Yönetimiydi". Eğitim verenlerin hepsi gösteri sanatıyla uğraşan, kimi dansçı, kimi tiyatrocu, kimi palyaço, konularının uzmanlarıydı ve senelerdir gençlere bu eğitimi veriyorlardı. Yaklaşık bir hafta süren eğitimde hepimiz gördük ki; insanın, çevreyle olan çatışmalarından önce kendi kişisel çatışmalarını kırması gerekiyor.

Yukarda başladığım gibi, topluluk içinde kendimizi müziğin ritmine bırakırken bile bu kadar sorunlar yaşayan kişiliğimiz, peki günlük yaşamda, en azından yürürken kendi ritmini bulabiliyor mu? 
Eğitim sırasında herkesten, içinden geldiği gibi hareket etmesi istendiğinde; herkesin saçmalaması, ne yapacağını bilememesi izlenmeye değerdi. 
Ya yüzümüze koyduğumuz maskeler!!! Bunlar gerçekten o an içimizden gelip de yüzümüze yerleştiridiğimiz mimikler ve jestler mi, yoksa yine üstümüze giydiğimiz, veya bize çevremizin giydirdiği örtüler mi?!?  Olaylar karşısında, yüzümüzle ve beden dilimizle duygularımızı anlatışımız gerçekten içimizden geldiği gibi mi, yoksa bunların hepsi dışardan öğrendiğimiz ve yapmak zorunda olduğumuz zorunluluklar mı?



Beni en çok etkileyen etkinliklerden biride, yaptığımız bütün çalışmaları (vücut hareketlerimizi serbestleştirme, yüzümüzde doğal olmayan maskeleri çıkarıp atma) bir de yüzümüze kendi yaptığımız maskeleri taktıktan sonra tekrarlamamızdı. İnsanlar yüzlerinde maskeler varken, müzikle veya müziksiz çok daha özgür hareket ediyordu. Maskelere yaptığımız küçük deliklerden dışarıyı; garip maskeleri olan ve garip hareketler yapan insanları izlemek bazen tependen tırnağa ürpertti beni. Ayrıca kabul ediyorum ki, yüzümdeki maskeyle bende çok rahattım, sanki kendimi dışardaki insanların yargılarından kurtarmış gibiydim.




Yine çevremizi gözlemleyerek, diğerlerinin nasıl göründüğünü gözlemleyip yorumlayarak, kendimizi çevremize uydurarak, kişiliğimize gereken kılıfı mı uyduruyoruz. 

Küreselleşen dünyanın gerçeği farklı olanın herzaman dışlanıp, çoğunluğa benzemesini beklemek,  benzemeye zorlamak, uymuyorsa ondan nefret etmek. Belki insanın dışarıyla sürekli bir çatışma halinde olmasının nedeni kendini kabullenememesi, kendi çatışmalarını çözememesi...


2 yorum:

Ayse Erin dedi ki...

Cok guzel yazmissin ve anliyorum seni. Bir ornek daha: insanlar kendilerini “salabilmek” icin (nasil bir kelimedir ki kendini salmak?) icki icme ihtiyaci duyarlar mesela. Dans etmek bile utanc verici olabilir ya!
Gencken, komplekslerimiz coktur diye kendimizi fazla ortaya atmiyoruz dicem, ama yaslandikca daha iyi olmuyor, daha da korkak oluyor digerlerin bakisindan!
Su an calistigim projelerde genclerle cok calisiyorum, ozellikle “diversity” uzerinde. Herkes ayni olamaz, her insanin farkli tercihleri, inanclari, kutluru, imkanlari vs var. Farkli olmak neden pozitif birsey olabiliyor, neden birbirimize saygili olmaliyiz ve on yargiyla yaklasmamaliyiz gibi konulari egitim sirasinda genclerle tartistik, calistik.. Gencler cok acik bu konulara ve aktif bir sekilde dusuncelerini ve isteklerini dile getirmekten korkmuyorlar.
Tum maskelerimizi kolay kolay indiremeyiz sanirim, ama en azindan, kendimize karsi gercek kalalim. Maskesiz yapamayanlar icin, bu gereken yerde, dogru maskeyi takarak olur.
Ben maskesiz gezmeyi tercih ediyorum... ama benimde vazgecemedigim bir iki maskem vardir :)

elenainviaggio dedi ki...

Please translate it!!!!!! many kisses Elena