24 Eylül 2009 Perşembe
Ayvacık, Büyükhusun'da bir hafta
Büyükhusun, Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı 500 nüfuslu bir yörük köyü. Katıldığımız, Buluşma Noktası isimli projenin çalışma alanıydı. Sahil kenarı değil, ancak, şahane deniz manzaralı, güzel insanları olan şirin bir köy. Yaklaşık bir hafta boyunca, gündüzleri çeşitli atölye çalışmalarında yerli halkla beraber çalıştık, akşamları çeşitli etkinliklerde beraber eğlendik. Hoppa Essentials ile verdiğimiz konserde, bu akşamlık eğlencelerden biriydi. Geceleri ikametgahımızsa, yine Ayvacıkta, köyümüze arabayla 15 dakika uzaklıktaki Kadırga Koyunda bulunan, istanbullu misafirperver bir çiftin sahibi olduğu mütevazi ama çok rahat ve huzurlu, denize sıfır, tatil köyünün miniciği bir işletmedeydik.
Asıl konum olan köye dönelim. Bir hafta boyunca katılımcılar, başlığı "Geri Dönüşüm" olan atölyelere katıldılar. Ben hem eğlenip hem de öğreneceğimi düşünerek, yerel mutfak atölyesine katıldım. Beklediğimden çok çalışmak zorunda kaldım, yeri geldi üç çuval domates doğradım, bol bol bulaşık yıkadım ama bunlara değecek bir şey oldu, diğer atölyelerde olamayacağı kadar köyün yerlileriyle iletişim kurdum ve beklediğim kadar eğlenip, öğrendim. Çünkü atölye çalışmalarımız Hasan Açanal (Akdeniz Mutfakları Konservatuarı Türkiye Kolu Başkanı ve Türk Mutfağı Kültürü uzmanı ve İstanbul Yeditepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Gastronomi Bölümü'nde Türk Mutfağı Kültürü dersi hocası) önderliğinde ve Büyükhusun hanımefendileri öğretmenliğinde hergün yerel bir yemeğin yapımıydı. Bu sayede ilk günden itibaren öğretmen ninelerimizle, teyzelerimizle ve ablalarımızla tanışma, konuşma; bazen evlerine, mutfaklarına misafir olma şansına eriştik. İlk gün utangaç, sessiz olan, bize yaptırmaktansa, herşeyi kendileri yapmayı tercih eden öğretmenlerimiz, günler ilerledikçe bize alıştılar, sevdiler, ve öğretmen moduna girdiler. Neredeyse hiçbirşey bilmeyen şehirlilere genellikle güldüler. Son günlere doğru, hocalık yapmaya iyice alıştılar, oturup, çalışmayıp bize ne yapmamız gerektiğini söylemenin keyfine vardılar.. Başköşeye dizilip, bize öğrettiklerini yapıp yapamadığımızı izleyen, tatlı şiveleriyle bizle dalga geçip, kıkırdayan teyzeler, nineler görülmeye değerdi!.. Efendim ben ve diğer arkadaşlarım gün boyunca neler mi pişirdik, işte günlük mönülerimiz;
13 Ağustos - Bamya Yemeği, Kabak Çiçeği Dolması, Soğan ve Kuru Üzümlü Tavuklu Pilav, Cacık
14 Ağustos - Salça, Nohut Yemeği, Pilav
15 Ağustos - Peynirli Patlıcan, Yoğurtlu Biber, Köfte
16 Ağustos - Tarhana Çorbası, Dürme/Basma Börek(peynirli ve soğanlı ekmek, italyanların Focaccia'sına benzer), Yalancı Dolma
17 Ağusto - Mantı (Bulgurla dürüm yapıldıktan sonra kızartılan, ufak ufak kesilip Yoğurtla servis edilir), Gözleme(Semizotlu), Höşmerim (peynir tatlısı)
Gözlemlediğimize, anlattıklarına ve Hasan Açanal hocamızın yorumlarına göre bölgede her zaman, bütün yemekler için sadece zeytin yağı kullanıyorlar. Ekonomik sebeplerden tamamen bağımsız bir şekilde, kırmızı eti çok çok seyrek tüketiyorlar, ve aramıyorlar. Onun yerine balık tüketiliyor. Yeşillikleri her öğünde bolca tükettiyorlar. Anadolunun diğer bölgelerinde çok rastlanmayan bir şekilde kahvaltıda ekmek ile salça çok yeniyor. Ama pembe domates dedikleri, damarlı, kokulu domateslerin tatlandırdığı, bizim de yaptığımız salçalar gerçekten inanılmaz güzel kokulu ve lezzetli, insan yemeğe koymaya kıyamaz. Bölgenin mutfağı ege, yörük mutfağının harmanı şeklinde, ikisinden de öğeler taşıyor. Yemeklere et konmaması, ve zeytin yağı ile pişirilmesinden ötürü yemekler oldukça hafif ve lezetli.
Köy bir balıkçı köyü değil, denize uzak. Anlattıklarına göre yörük obasının eskiden kışlağı burasıymış ama sonra burda yerleşik hayata geçmişler. Köyün epey uzağında birde Küçükhusun köyü var, onlarda aynı obadan akrabalarıymış ama artık kimse kimseyi tanımıyor, yerleşikliğe geçeli çok zaman olmuş. Hayvancılık ve tarım yapıyolar. Bol bol zeytinlik var etrafta. Balıkçı olmadıklarından çok fazla içki tüketilmiyor, dediklerine göre köyler sahile yaklaştıkça içki tüketimi de artıyormuş, balığın etkisiyle. Köylü yabancıya çok alışık, köy dışından gelen herkese istanbullu diyorlar. Köyde zaten 3-4 tane istanbullunun bir kaç günlüğüne dinlenmeye geldikleri çok lüks villaları var. Yaşlılarından, çocuklarına hepsi bize çok büyük alaka, misafirperverlik gösterdiler. Evlerini, yurtlarını açtılar. Anılarını, dertlerini paylaştılar. Hepsini çok sevdim, hepsi sağolsunlar.
24 Temmuz 2009 Cuma
18 Mayıs 2009 Pazartesi
Mezun Olarak Şenlikler
Mezun olduktan sonraki ilk bahar şenliği de geldi geçti. Açıkçası önceki senelerde olduğu gibi önceden bir iple çekme, sevinç duyma durumum olmadı. Bunun nedenini uzun zamandır kampüste olmamama bağlıyorum. Mezun olduğum 28.Haziran.2008 tarihinden beri genellikle Ankara'da bulunuşuma rağmen ODTÜ'ye heralde 5-6 kezden fazla ayak basmadım. Her gittiğimde de "vay be özlemişim" ilk düşündüğüm, "bu genç cernerasyon kızları da acayip iyi yaa" ikincisi oldu.(Yada tam tersi)
24 Mart 2009 Salı
Erkan Oğur ve İsmail H. Demircioğlu yeniden Ankara'da
16 Mart 2009 Pazartesi
Gezip Gör(e)meyen bizler...
Yeşil Pasaport (Hususi Pasaport) Vize isteyen Ülkeler:
Afganistan, Amerika Birleşik Devletleri, Angola, Avustralya, Benin, Butan, Birleşik Arap Emirlikleri, Botsvana, Brunei, Bulgaristan, Burkina Faso, Brundi, Cape Verde, Cibuti, Çad, Doğu Timor, Dominika, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Eritre, Ermenistan, Etyopya, Fildişi Sahili, Gabon, Gana, Gine, Gine-Bissau, Guyana, Hindistan, Irak, İngiltere, İrlanda, Kamboçya, Kamerun, Kanada, Katar, Kıbrıs Rum Kesimi, Kiribati, Komor Federe İslam Cumhuriyeti, Kongo, Kuzey Kore, Laos, Lesotho, Liberya, Libya, Lübnan, Madagaskar, Malavi, Mali, Meksika, Moldova, Mozambik, Myanbar, Namibya, Nauru, Nepal, Nijer, Nijerya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Özbekistan, Panama, Papua Yeni Gine, Poertekiz, Ruanda, Rusya Federasyonu, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suriye, Suudi Arabistan, Tacikistan, Tanzanya, Tayvan, Togo, Tonga, Türkmenistan, Uganda, Ürdün, Vanuatu, Yeni Zelanda, Yunanistan, Zibabve
Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) Vize istemeyen Ülkeler:
Almanya, Avusturya, Azerbaycan, Bahreyn, Bangadeş, Belçika, Beyaz Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Endonezya, Estonya, Finlandiya, Fransa, Grenada, Hollanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Kuveyt, Küba, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Mısır, Moğolistan, Monako, Moritanya, Norveç, Oman, Pakistan, Peru, Polonya, Romanya, San Marino, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Ukrayna, Vietnam, Yemen,
Lacivert Pasaport (Umuma Mahsus Pasaport) Vize istemeyen Ülkeler:
Antigua-Barbuda, Arjantin, Arnavutluk, Bahamalar, Barbados, Belize, Benin, Bolivya, Bosna-Hersek, Brezilya, Ekvator, El Salvador, Fas, Fiji, Filipinler, Gambiya, Guatemala, Güney Afrika Cumhuriyeti, Gürcistan, Haiti, Hırvatistan, Honduras, Hong Kong, İran, Jameika, Japonya, Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Kolombiya, Kore Cumhuriyeti (Güney Kore), Kosova, Kosta Rika, Makedonya, Maldivler, Malezya, Malta, Mauritius, Nikaragua, Palau Cumhuriyeti, Paraguay, St. Vincent-Grenadines, Singapur, Solomon Adaları, Sri Lanka, Svaziland, Şili, Tayland, Trinidad-Tobago, Tunus, Tuvalu, Uruguay, Venezuela.
http://www.mfa.gov.tr/turk-
18 Şubat 2009 Çarşamba
Taktığımız Günlük Maskeler
11 Aralık 2008 Perşembe
Yunanistan Olayları ve Türkiye
Grevler ve halk ayaklanmaları aslında, polis cinayetinden bağımsız olarak bir kaç hafta önce planlaktaymış, nedeni hükümetin ekonomi politikaları ve halk düşmanı hareketleri. Gerçekten gıpta ederek izliyorum. Kendi ülkemle karşılaştırıyorum, ekonomik sorun deseniz belki bin beteri, halk düşmanlığı deseniz o daha da beteri. Geçen haftaki Uykusuz dergisinin başsayfasında ki güzel yazıda belirttiği gibi, polis hertürlü zorbalığı yapmakta bu ülkede, o yüzdendir ki polis üniforması giyen canilerce saçından sürüklenerek kaçırılan, tecavüz edilen kız karşısındakilerin polis olmadığını düşünmemiştir bile, çevresindekilerde müdahale etmeyi aklında geçirmemiş, geçirse bile cesaret edememiştir. Polis kıyafetiyle suç işlemek çok kolay çünkü polisin yapabiliceği herşey normal hale getirilmiştir bu ülkede. Hergün birileri devlet tarafından, veya devletin güvenlik güçlerince öldürülüyor bu ülkede ama herşeye alıştığı gibi buna da alışmışız biz, en ufak bir tepkiyi bile veremiyecek hale gelmişiz. Erdoğan'ın dediği gibi hergün "ümüğü sıkılırken", işinden olurken, aç açıkta gezerken, dayak yerken, öldürülürken, hala sesini çıkarıp birlik olmamaktadır.
Ama nedeni halkın kendi ruhsuzluğu mudur, vurdumduymazlığı mıdır işte bu tartışılır. Kendimden örnek vermek gerekirse, bizler 80 dönemi baskısını yemiş, ezilmiş bir dönemi yaşamış insanların çocuklarıyız oyüzden bize herzaman sesimizi yükseltmemiz, sivrilmememiz, olağana ayak uydurmamız tembihlendi. Haksızlığa sesini çıkaran çok azdır benim çevremde, çünkü öyle yetiştmiştir pek çoğu.
Bitirmeden Yunanistanın bu farklı durumundan azıcık daha bahsetmek istiyorum. Dünyada sağ kanat küreselleşmenin etkisiyle yükselirken, yunan arkadaşlarımdan bildiğim kadarıyla sol Yunanistan'da hala kuvvetli. Her seçimde İşçi Partisi yüzde on oy mutlaka alıyor. Yaşlıların dediklerine göre, şuanki Yunanistan Avrupa Birliği'ne girdikten sonra yumuşamış. Eskiden hergün bir olay olur, halk en küçük haksızlıkta sokaklara dökülür, mitingler yaparmış. Hatta, Yunan orduları gemilerle İzmir'e çıkartma yaparken, gemideki birçok solcu asker, bizler emperyalizmin maşası oluyoruz, bu savaş bizim savaşımız değil diye bildiriler dağıttığı için gemilerden denize atılmış. Şuan iktidarda olan sağcı Karamanlis hükümeti deviricek bir hareket başladı, Karamanlis Avrupa Birliğinden yardım istemeyi düşünüyormuş. Umuyorum hükümet devrilir ve yakında seçim olur.