22 Kasım 2008 Cumartesi

Anlatıcak Birşeyler Bulmalı!

Uzun bir süredir arkadaşlarımın bloglarını okuyorum ve hep ben de yazmalıyım diye düşünüyordum. Ama herzaman ki, üşenme ve erteleme politikamı bu konuda da uyguladım. Ve geldik bugüne, artık ne başka bir ülkedeyim, ne geziyorum; anlatmaya değer belkide hiçbir şey yapmıyorum ve sanırım işte bu yüzden artık başlıyorum. Anlatmaya değer hiçbir şey yok diyerek hayata haksızlık etmeyelim, önemli olan onu anlatmaya değer kılabilmek, yada biraz kendi kendine abartarak onu anlatılabilir hale getirebilmek diyerek geyikler alemine girişimi de yapayım.

Haziran'da okulu bitirdikten sonra ve hipersonik müzik grubum Hoppa Essentials'la Ağustos'ta İngiltere'ye gittikten sonra, çok da renkli şeyler olmuyor. Çoğu kişilerce bilindiği gibi bir master denemem oldu bu geçtiğimiz sürede. İngiltere dönüşünde herzaman olduğu gibi ani bir kararla bir master'a başvurmaya karar verdim, yaptığım yine ani araştırmayla sadece Ankara Üniversitesi'nin bazı fakülteleri ve İstanbul Üniversitesi'nin bazı fakültelerinin başvurusunun devam ettiğini gördüm, ve hemen şansımı bunlarda denemeye karar verdim. Enteresan bir seçim aşamasından sonra kendimi Ankara Üniversitesi Siyasal Fakültesi Yönetim bilimleri yüksek lisansında buldum.


Sosyal bilimlere karşı olan bir ilgim vardır hep; tarihi, siyaseti ve bunlarla ilgili okumayı severim. Zaten bölümün seçme mülakatında da, bu konulardaki (kimi zaman desteksiz) sıkışlarım sayesinde başarılı oldum sanırım. Herşeyin en başında olduğum gibi yine çok gazdım, çok hevesliydim, daha dersler başlamadan hemen gidip konuyla ilgili kitaplar aldım ve tabii ki hala okumadım!... Dersler başlayınca bir afallama oldu bende. Yıllarca ingilizce sayısal dersler görmenin, çoğu zaman sadece tahtadaki formülleri deftere geçirmenin ve hocalarımın birbirinden ilginç ingilizcelerini sadece arka fonda dinleti olarak algılamanın etkisiyle, siyaseti veya yönetimi türkçe olarak dinleyince kendimi sanki televizyonda bir açıkoturum programı izliyormuşum gibi hissetmeye başladım. Etrafımdaki toy arkadaşlarımın birbirinden ilginç sorularıyla sınıf gerçekten bir televizyon programı gibi olmaya başlıyordu. Arkadaşlarıma toy dememin nedeni, bilimsel hazırlık alıyor olmamdan ötürü, sınıf arkadaşlarımın çoğunun 2. ve 3. sınıf öğrencileri olmaları, yani takriben 88-89 doğumlu kardeşlerimiz. Parantez içinde, bu sayede genç nesilin nasıl serpilip güzelleştiğine bir kere daha tanık olma fırsatı buldum. Neyse fazla uzatmayayım, bir ay boyunca derslerime gittim geldim, zaten topu topu haftada 2 gün 2 şer saatten dersim vardı. Sınav zamanı geldi, çalışmaya başladım ve bu bir ay boyunca olan şüphelerimde haklı olduğumu gördüm. Bu yönetim bilimleri sadece devlet yönetimiyle ilgiliydi, ve eğer Kaymakam olmak istiyorsam, benim için gerçekten iyi bir seçimdi. Ama kısa sürede kaymakam olma isteğimi kaybettim ve sınavlara girmemeyi tercih ettim, tabi yine ani bir kararla.

Aşağı yukarı üç haftadır iş arıyorum, bazı bazı avrupada ki master olanaklarına bakıyorum. İş konusu için harika bir zamanlamam olduğunu kabul etmem gerek, bütün başvurularıma jet hızıyla geri dönülüyor, mülakattan mülakata koşuyorum demek isterdim ama diyemiyorum. Bugüne kadar sadece dün odtü teknokentte bir şirketin sınavına girdim, yakında da mülakat olucakmış. Konuyla ilgili detayları eğer kayda değer birşey olursa sonra vereceğim.

Bitirmeden önce, bugünlerde çok severek dinlediğim bir grupdan bahsetmek istiyorum. Grubun ismi Janet&Jak Esim, aslında bunlar sanatçılarımızın isimleri. Kendileri ülkemizin yahudi asıllı vatandaşlarından ve kendi kültürlerinin müziklerini yapıyorlar. Kültürleri derken biraz daha açıyım, şarkılar ladino dilinde. Ladino dili, İspanya topraklarından 15. yüzyılın sonlarına doğru kovulan ve doğuya göçedip, Osmanlı topraklarına yerleşen yahudilerin konuştukları dil. 15. yüzyılda konuşulan ispanyolca ve ibranicenice'nin bir karışımıyken, dil günümüzde doğal olarak türkçe ve rumca kelimeleri de içeriyor, ve kullanıcıları çoğunlukla yanlızca Türkiye'de kalan yahudiler, yani yok olmaya yüztutmuş dillerimizden biri. Müziğe geri dönersek, Endülüs topraklarından çıkan bu insanlar, akdenizin, egenin, anadolunun kültürünü harmanlamış ve müzikleri de bunun bir yansıması. Grubun beraber çalıştığı müzisyenler içinde Erkan Oğur ve Bülent Ortaçgil var. Zaten düzenlemelerin çoğu Erkan Oğur'un ve sırf bu bile dinlemek için bir neden, zaten dinleyince ustayı perdesiz gitarı ve e-bow'u ile hemen hissediceksiniz.

3 yorum:

ovgu dedi ki...

Okuduğum en iyi blog...Perfetto!

Ayse Erin dedi ki...

Rifatcim çok güzel blog'un, tebrikler! Seni okumak ne güzel böyle.

Janet&Jak Esim çok ilgimi çekti, özellikle Ladino dili. Projem gerçeklesirse eger, bu dilide çalismalarimin arasina katicam kesin. Senin yardimina ihtiyacim olacak :-)

Sevgiler,
Canan

Erinc Salor dedi ki...

Sevgili kuzencigim,
Blog'unun bilimum kisisel serzenislerine bir ifade yolu, duygu/dusuncelerine bir paylasim kanali olma yolunda muaffak olmasini Ucan Spagetti Canavarindan diler sana uzun omurlu, verimli ve populer bloglamalar vesile olmasini arzularim.

Yeni medya alaninda yavaagin diger atilimlari ve bu atilimin devamini heyecanla bekliyorum.